01
- Anlatacak ne çok şey var, dinleyense ne az. [Konuşan hep ben olsam!]
- Sözümü kesme sakın! [Benim anlattıklarım daha değerli.]
- Vallahi cin fikirleri olan, hayata farklı pencereden bakan biriyim. [Kimse anlamıyor, o ayrı!]
- Nasıl oluyor da ben herkese destek olurken, ihtiyacım olduğunda herkes sırt çeviriyor? [Sıra bana da gelecek!]
- Sendeki imkanlar şimdi bende olsa! [Nasıl biri olurdum acaba?]
- Sen kısa şortla gezerken, ben… [Neler gördüm, neler yaşadım!]]
- Adamı gözünden tanırım. [Önyargı değil, 'deneyim' bunun adı!]
- Bitti. [Kaybeden o!]
Neden bu kadar zor insanın kendini aynada görebilmesi; savunmasız ve çırıl çıplak. Neyse onu itiraf etmesi işte; huzurla… Sonra da sevmesi o gördüğünü, bu değil dediklerini değiştirmesi… Başkası değil, sadece kendisi için.
Diğerlerinin gözünde bir takım [akıllı, başarılı, yaratıcı, zeki, mutlu, yetenekli gibi] sıfatları sahiplenme sevdasına, aynada kendine bakmaya çekinir oluyor insan!
– Başkalarının beni dinlemesini beklemek değil, anlattıklarımın yarattığı değer ile saygı kazanmak.
– Sözümün kesilmemesini beklemek değil, karşımdakinin söyleyeceğini merak etmek.
– Bana yaratıcı denmesini beklemek değil, hayata geçirdiğim fikirlerimle kendime yaratıcı demek.
– Karşılık bekleyerek kişilere destek olmak değil, destek olarak mutlu olmak.
– Deneyimin yaşta olmasını beklemek değil, deneyimsizliğin cesaretle açtığı o yeni kapılardan geçmek.
– İmkanları paradan beklemek değil, parasızlıktan yeni fırsatlar yaratmak.
– Kalıplarla oluşan o deneyimlerden hep doğru kararları almayı beklemek değil, herkesin hikayesini anlamaya hevesli olmak.
– Kazanmayı beklemek değil, kaybetmeyi göze almak. İstemek hatta!
Veya mümkün müdür bir adım ötesi?
Kimseden bir şey beklememek… Kendinden bile!